Yıllar çekilip gitse de bir bir,

Şair heyecanı, ebedidir.

Sevgilim

Eşsiz ebedi bir gecenin yıldızı sensin;
Bilsen o beyaz tüller içinde ne güzeldin...
Kıskandı melekler seni şahane düğünde,
Bin bir geceden bir gece dillerde bugün de...

Alkışları altın ve mücevherlerle müzeyyen
Nadide güzeller bize el çırptı gelirken,
Geçtik o şeref mevkiine altı şubatta
Mes'ut olabilmek ne güzel şey bu hayatta...

Avizenin altında yüzükler takılınca
Bir kerre daha gönlümü feth etti bu gonca.
Aşkın, heyecanın ebedileştiği bir an
Kalbim taşıverdi, salonun mikrofonundan...

Bu mutluluğun verdiği sonsuz heyecan bu.
Dünyaya değişmem bu saadet ve huzuru...
Herşey ne kadar hoş, ne güzel raks, şiir, ses...
Caz nağmeleriyle büyülenmiş gibi herkes.

Dans pistini açtık, o güzel tango çalarken;
Valsin heyecanı unutulmaz ebediyen.
Zevktir seni hala o gelinlikle tahayyül
Yıllar tükenip bitse de solmaz o beyaz gül...

Hatıralar

Oyalar kalpleri bazen küçük hatıralar...
Bu hayatın süsü, pırlantasıdır bazıları;
Bizi onlar götürür geçmişe, canana kadar;
Yaşanır bir daha ömrün o güzel ilkbaharı...

Saklıdır hatırada gençliğimiz, her şeyimiz...
Yer, zaman, sevgili hep aynı güzellikte kalır;
Unutulmaz o güzellerle geçen günlerimiz;
Seneler geçse de onlar gene bir harikadır.

Buca

1939
Yaşayan hatıralarla Buca cennet gibidir;
O güzel günleri andıkça gönül tazelenir.
Ebedi yıllarımız, gençliğimiz var orada;
Buca binbir heyecan kaynağıdır kısaca.

Severim ortaokul bahçesini, güllerini;
Ebedi hatıralar, fahireler mabedini.
Aranır sevgisi, mehtabı güzel bir gecenin;
Tadı hala dudağımda Hasanağa Bahçesinin.

Seneler sonra hayalimde o, canlandı gene;
Dönüyor şimdi de lastik topu vurdukça yere...
Dağılıp ince belinden açılınca eteği,
Sarı saçlarla dönen fildişi bir biblo gibi.

Ebedi bestesi ruhumda pürüzsüz sesinin;
O çiçek, neş'esidir şimdi gönül bahçesinin.
Uçacak sanki, topun üstüne değdikçe eli,
Dönüyor bahçede hala o güzel nar çiçeği...

İzmir

08.10.1938
Yalılar, palmiyelerle ne kadar hoş bu şehir.
Denizin öptüğü Kordon'da güzeller gezinir;
Gülüşür neşeli çiftler, sokulur birbirine;
Doyum olmaz denizin rengine, imbat yeline...

Oyalar kalpleri nadide çiçeklerle Fuar
Doyamaz bakmağa insan, gezinirken kuğular.
Fışkırır gökkuşağı, her gece bir fıskiyeden
İnci, pırlanta, mücevher saçılır her lüleden.

Saat üç oldu mu, bambaşka olur Karşıyaka.
Kıyı şahane güzellerle gülümser burada.
Güneşin öptüğü dizlerlerde etekler konuşur;
Delinir, sivri topuklarla gönüller tutuşur...

Büyüler insanı körfez; heyecan, neş'e verir.
Akşam üstü, hele mehtapta bir aşk cennettir;
Bizi en tatlı sesiyle avutur fecre kadar
Unutulmaz, gece koynunda geçen hatıralar

İzmir Körfezi

15.07.1939
Bir zevk, gece sandalla gezinmek bu diyarda;
Mehtabı karıştırdığımız mavi sularda...
Aşkın, heyecanın bize hükmettiği bir an,
Pırlanta küreklerle açıldık kıyılardan.

Körfezde deniz dalgalı, canan heyecanlı;
Sözler daha manalı, bakışlar daha canlı.
Bir hatıra, bin bir heyecan var bu denizde
Aşkın ebedi hazzını tattık ikimiz de.

Düşmüş küreğin bir teki, geç farkına vardık;
Muzip denizin cilvesi bir tehlike artık.
Bir an-ı perişanı unuttuk ikimiz de;
Mehtap ve deniz korkusu hala içimizde

Bekliyorum

Hicranı istemem, seni bir günde özledim.
Ümmitle bekledim, gene yollarda gözlerim.
Gurbet bu, haftalarca tahammül edilmiyor:
Güçmüş bu ayrılık, beni öldürdü sevgilim.

Kuşlar cıvıl cıvıl, kelebekler ışık ışık;
Mevsim bahar, bu demde çekilmez ki ayrılık.

Gönlüm ezik; üzüntü, tereddüt içindeyim.
Söyle, hayat mı bu, neye işkence her şeyim?
Hasret yakışmıyor bize, gurbet çekilmiyor;
Günler geçer mi böyle, hayatım, canım benim?

Takdir-i İlahi (1925 - 1959)

Temmuz ayının on üçü, hicran günü eyvah.
Rahmetlere gark eyleye Nimet seni Allah.
Kısmet bukadarmış ama bir faciadır bu.
Cananımı topraklara verdim, susulur mu?
Er geç, yine cennette buluşmak güzel ama,
Kopsun şu kıyamet de çözülsün bu muamma.
Dünyaya değişmem seni yavrum, rahat et sen;
Mesut uyu, kalbim senin ebediyen.
Fani ama dünya, bu kadar genç gidilir mi?
Sensiz yaşanır mı, bu hayat hiç çekilir mi?
Binlerce güzel hatıra canlansa da her an
Son facia, hançer gibi çıkmaz ki akıldan.
Yalnız, Büyük Allaha sığınmakta teselli,
Takdir-i İlahi... elimizden ne gelir ki...

Geyikkoşan Plajı

Masmavi deniz öyle temiz, öyle güzel ki...
Şahane plaj doğrusu, yoktur eşi belki.
Çılgın gibi herkes, yüzüyor işte denizde
Cazip bu sular, yüzmeyi hiç bilmeseniz de.

Kumsal da, güneş banyosu yapmak niyetiyle
Kızlar, soyunup kumlara yatmış bikiniyle...
Nadide güzellerle dolup taşmada her yer
Gençler, bu meleklerle birazdan yüzecekler...

Mehtap gibi bir şuh, görüverdim gezinirken;
Çırpınsa da hoşlandığı besbelli denizden.
Tenhada temiz dalgaların öptüğü bir kız.
Diz üstü oturmuş, yıkanırken yapayalnız...

Bir parça deniz, ince belinden tutabilse
Allah korusun kurtaramaz belki de kimse.
Muzipliği malum, gene tek durmuyor amma
Beyhude ümit, öyle çözülmez o muamma...

Öptükçe deniz göğsünü dantel gibi örter;
Bir kombinezon pembe göğüslerde köpükler.
Her çırpınışın çığlığı bir bestedir onda...
Her dalga çekildikçe, düşer kombinezon da...

Baktıkça, bedii heyecan hisseder insan
Her an değişen bir kuğu, bir tablo bu fettan.
Biz bir heyecan kaynağı bulduk bu denizden
Bir anı yaşattık, kötülük yok içimizde.

Not: Geyikkoşan, Samsun'un Alaçam ilçesindedir.

Yeter Artık

Partizan idareyle yalanlardan usandık;
Türk Milletinin sabrı tükendi, yeter artık.
Cumhuriyetin yüzkarası, yetti sefalet;
Kahrol, defolun hep, yetişir bunca rezalet.

Keyfi bir idareyle vatandaş ezilir mi?
Milletvekili, gazteciler hapsedilir mi?
Çıldırdı mı bunlar? Bu ne şiddet, bu ne cür'et?
Lanet sana, lanet sana uydurma adalet.

Yurdunda gezen kimseye engel olunur mu?
Sansür neye? Şiddetle basın susturulur mu?
Haksızlığa, hırsızlığa göz yumdu bu namert;
Hürriyeti kaldırmağa yeltendi nihayet.

Cahil bir ocak başkanının emri yürürse,
Memur, kara listeyle sebebsiz sürülürse,
Haksızlığı, yolsuzluğu görmez mi bu millet?
Amirleri, memurları inletti cehalet.

Mecliste azınlık konuşurken kovulur mu?
Kanun, anakanuna dayanmazsa olur mu?
Üniversite, sessizce yürürken ne bu dehşet?
Er geç, kırılır elleri, zalimlerin elbet.

Bir diktatörün keyfine kaldık, tezolun tez.
Oy düşkünü hep, bunlara artık güvenilmez.
Ümit dolu bir milleti mahvetti husumet;
Türk halkına layık değil artık bu hükümet.

Türk gençlerinin karşısına ordu konur mu?
Kurtar bizi Türk ordusu, artık durulur mu?
Özgürlük için kükredi, şahlandı bu millet
Artık, ona engel olamaz, kopsa kıyamet.

Aşk

Bir lutf-i İlahi bu güzellik, bu taravet
Mehtabla mı, güllerle mi yoğruldu bu afet?
Her goncada olmaz bu tebessüm, bu zarafet;
Gönlümce güzel medhine yok bence nihayet.

Fethetti hemen gönlümü pırlanta bakışlar,
Altın sarı saçlarla mücevher gibi bir yar.
Aklımda, hayalimde o, kalbimde o çarpar;
Gönlümde o, ruhumda İlahi heyecan var.
. . .

Hayret!

Bir lutfu ilahi bu güzellik, bu asalet.
Mehtapla mı, güllerle mi yoğruldu bu afet?
Her goncada olmaz bu tebessüm, bu zarafet.
Şahane güzel doğrusu, Allaha emanet.

Feth etti hemen kalbimi pırlanta bakışlar
Zümrüt gibi gözlerle mücevher gibi bir yar,
Aklımda, hayalimde o, gönlümde o gül var.
Bir tatlı tebessüm, bana dünyayı bağışlar.

Gül

Bir kıvılcım, bir ateş parçası gönlümde bu gül
Tanrının lütfu bu, baktıkça alevlendi gönül.
Canlı bir tablo, kusursuz ilahi bir eser.
Onda cananı görenler ebedi sırra erer.
Yayılır neş'esi, güldükçe gönülden gönüle,
Tertemizdir, kötü hislerle bakılmaz bu güle.
Görmedim böylesini, kendimi bildim bileli,
Bir ışık yandı içimde, onu söndürmemeli...

Emret

Binlerce zafer süsledi tarihini Türkün
Kurtuldu vatan, uğruna can verdiğimiz gün.
Üç kıt'ayı titretti akınlardaki dehşet,
Tarihe şeref, bayrağa şan verdi bu millet.

Dünya bize karşı gene birleşse de hatta
Uğrunda ölür Kıbrıs'ı vermeyiz asla.
Girmez kına bir kere kılıçlar çekilirse...
Namerdlere bir ders verelim emrediver de...

Emret gidelim Kıbrıs'a, hançer gibi millet,
Öç almak için ölmeğe razıyız, emret.
Bir ömre yeter harpte yaşanmış iki üç gün,
Ver emrini Türk süngüsü Kıbrıs'ta görünsün.

Güle Güle

İlk ayrılığın ilk heyecanı içimizde
Aşkın ebedi nağmesi hicran dilimizde
Mahvolsa da bir ayrılığın hüznü içinde
Ömrünce huzur hisseder insan sevilince.

Ne Güzel

Ne güzel kız, ne kadar hoş tutuyor mikrofonu...
Ufacık elleri, billur sesi şahane güzel.
Seyrederken yeni açmış güle benzettim onu.
Bir mücevher gibi, bin kerre öpülmez mi şu el?

Öyle şuh, öyle güzel ki... bakamazsın yüzüne;
Gülmesi, gülmemesi, her şeyi mest etti beni.
Bu kız afet gibi bir şey, gülüyor işte gene;
Tertemiz olduğu belli; onu incitmemeli...

Tavşanlı Güzelleri

1944
Şalvarlı güzel, sivri topuklarıyla yürürken
Meltem gibidir; ince ipek çarşaf içinde.
Kuşlar gibi taştan taşa yollarda sekerken
Koynundakiler belli olur, dikkat edince.

Çarşaflara girmiş onüç ondörde girerken
Mümkün mü unutmak onu karşıda görünce
Bilhassa açar göğsünü bürünürken
Üç beş beşibirlik görünür en fakirinde.

Onbir beşibirlik bile az boynuna dizsen
Milyon da değer iffete kıymet verilince.
Çapkınca bakışlarla gülüp geçse de bazen
Bir başka güzellik sezilir gülümsemesinde...

Sevdim bu şirin şehri, unutmam ebediyyen
Tavşanlı, güzel hatıralar kaynağı bence;
Bin bir heyecan hissederim bahsi geçerken.
Her yer sevilir, sevgililer varsa içinde...

Ne Yapsam ki

Ümit dolu gönlüm, o kadar genç ki yaşımdan
Mehtap gibi genç bir kıza meftun oluverdim.
Rüyamda, hayalimde o; aklımda o her an;
Sorsan bana cennet de, cehennem de o, derdim.

Gönlümce güzel kız ama çok genç, erişilmez.
Çirkin olanın kahrı da ömrünce çekilmez.
Olgunca olanlarsa ya duldur, ya nişanlı;
Vaktinde güzeller seçilir evde kalır mı?

Ufkum açılır, baksa o şahane güzel kız;
Her şey değişir, gam mı kalır gülse vefasız?
Sevmek, ebedi aşka erişmek de saadet;
Gönlünde yaşat aşkını, sevmekte devam et.

Rüya mı bu

Rüya mı, mehtaba bürünmüş de mi gelmiş?
Hülya gibi, rüya gibi bir şey, bir içim su.
Sevmek, ebedi aşka inanmak ne güzelmiş
Tanrım, ne saadet, ne büyük bir heyecan bu.

Şanlı Bayrağım

Hürriyetimin, milletimin sembolü bayrak
Uğrunda ölenler, sana renk verdi kanından.
Ecdadımızın, uğruna can verdiği sancak,
Dünyaya şeref, şan saçılır dalgalarından.

Kalbinde mukaddes, ilahi, bir ışık var;
Baktıkça asil rengine hayran olurum ben
Renginde, büyük milletimin şanı parıldar
Göğsüm kabarır, göklere bayrak çekilirken.

Bir gül gibi açmış, şu güzel bayrağa bir bak
Heyecan dolu, yanmakta semavi bir öpüşten.
Ay yıldızı görmek, bize heyecan verir ancak;
Heyecan duyarız, bayrağımız dalgalanırken.

Hicran

Gurbetlere düştük yine aşkın kucağından
Yalnız yaşanır mı? Beni öldürdü bu hicran.
Çok özledim amma, gidemem, "gel" diyemem ki...
Mechul bize, takdir-i İlahi bu da belki.

Vuslatta, İlahi heyecan duyduğumuz an,
Dünyadaki cennette yaşarmış meğer insan.
Yalnızlığa, günlece tahammül edilir mi?
Hicran beni mahvetti, harap etti, bitirdi.

Gazel - Canan İncinmesin

Hem rakipsiz bir güzelsin, hem zarifsin incesin;
Pek şekersin sevgilim; şuhsun, serapa neşesin.
Böyle müstesna tebessüm görmedim hiç kimsede
Benzerin yok, her bakımdan doğrusu bir tanesin.
Bir kusurun yok ama, sevdirmedin gönlümce hiç;
Hem ümit verdin gülerken hem perişan eyledin.
Hiç sebep yokken küsersin her vakit bilmem neden?
Üzmesen olmaz mı zalim, sen neden hep böylesin?
Pür cefa ol razıyım ey şuh, vefasız olma da;
Öldür istersen beni, zülmünle de şahanesin.
Çok şikayet etme Nahit, belki ağyar kıskanır;
Saygısızlar laf eder, canan duyup incinmesin.

Gurur Duyduk

Üç mayısın yıldız, Reyhan'la Asil Özder.
Birbirinden değerli, iki güzel mücevher.
Koru Tanrım onları, ellerinden tutuver.
Ömür boyu mutlu et, yaşasınlar beraber.

Birbirini seviyor, tek kalp gibi ikisi.
Onur duyduk onlarla, hep beraber değil mi?
Birbirine yakışmış, hiç bitmesin bu sevgi.
Kazalardan, nazardan koruyuver Yarabbi.

Gazel - İçmez misin

Sevgilim, aşkın, gönülden sevdiğin her şey için
Bir defa, ömründe bir gün eğlenip içmez misin?

Hoş görünsün, doldurun, boş durmasın peynameler
Dilküşadır her yudum mey, imrenip içmez misin?

Hem için, hem söyleyin; saki de bir şey söylesin
Nazlı dilber, sen de bir şey söyleyip içmez misin?

Bezm-i meyde, ehl-i dil reddeylemez peymaneyi
Gönlümün sultanı, bir tek lutfedip içmez misin?

Böyle dostlar, böyle saki, böyle canan varken
Nahit Özder, tabesubh mey isteyip içmez misin?

Anıt Kabir'de

Ruhun rahat etsin, uyu kabrinde Atam sen
Cumhuriyetin bekçisi olduk ebediyyen.

Şüphe

Beyhude ümitlenme gönül, kendini üzme;
Mümkünse vefa bekleme artık bu güzelden.
Vallahi bu aşk bence yalan, her sözü düzme;
Baştan başa bir tehlikedir, böyle gülerken.

Sevseydi eğer, hiç seni ihmal mi ederdi?
Hiç böyle küser, böyle üzer miydi giderken?
Şüpheyse nasibin, bu azap ömre değer mi?
Kalbindeki hançer, daha ehven mi ecelden?

Sevmek

Sevmek ne güzelmiş, ne güzel şey bu inanmak
Aşkın yaratır, böyle temiz duyguyu ancak,
Bir lahzada dünyamı değiştirdi bu sevda
Bilsen ne İlahi, ne büyük aşk bu Süheyla.

Gut

Benek benek
Zeytin dallarında gökyüzü
Yapraklarda rüzgar
İnce dallarda, ağaçlarda dalgalar...
Sırt üstü yatırdı beni gut, kımıldatmıyor.
Benemid'de tek ümit.
Bol bol su iç, karbonatlı olsun.
İç iç, ne içersen iç şekersiz.
Körpe, dana, kuzu, piliç
Kısaca bütün etler yasak.
Yağlı, şekerli yiyecekler zarar.
Ekmekle hamur işleri de kilo verir;
Fındık, fıstık yiyemem tabii.
Yıllarca marul, domates, salatalık yenir mi?
Ömrünce gut sancısı çekilir, Benemid içilir mi?

Korkunç acı çektim, dayanılmaz buna artık.
Tanrım, ne olur sancılarım gelmese sık sık.
Ölmek daha yeğ, derdime çare bulunsun;
Kurtar beni, kurtar bu beladan ne olursun.

Öğretmen

Öğretmendir insanı insan yapan sanatkar
Tanrının eserini öğretmenler tamamlar.
Dimağları işleyen, düşünmeyi öğreten
Zekaları parlatan öğretmendir, öğretmen.

Ruhumuza sinmiştir onun asil emeği,
Bize onlar öğretti yurdumuzu sevmeyi.
Öğretmende yurdumun, ulusumun umudu;
Öğretmenin eseri yüceltecek bu yurdu.

Tahsili güdük, bilgisiz öğretmen olur mu?
Tahsiline imkan da verilmezse okur mu?
Birkaç pula ömrünce didinmekte yazık ki...
Küsgünse, kırılmışsa, biraz haklı değil mi?

Çağdaş medeniyette bu yüzden geri kaldık;
Öğretmene milletce değer vermeli artık.
Feyz aldığımız kimsedir o, hakkı verilsin
Öğretmene layık bir anıt yoksa dikilsin.

Heyecan

Yaşamak fırsatı varken sevişip eğlenelim;
Geçiyor günlerimiz, her şeye boş ver güzelim.
Gel sokul şöyle canım, gel ziyan etmem seni ben.
Biliyorsun, sana birşey yapamam istemezsen.
Üzme böyle, ne olur sen de biraz anla beni;
Mecnun olsam bile, bir parça düşünmem mi seni?
Bu güzel an, heyecan bence bütün ömre değer,
Giriver koynuma artık, bu kadar korku yeter.

O Zamanlar

Her ülkede şimşek gibi parlardı kılıçlar
Dünya gibi, dünyaya değer hatıramız var.
Kaç ülkeye hükmetti, haraç aldı Oğuz Han?
Taş üstüne yazmakla tükenmez ki bu destan...
Beş bin sene anlattı bu destanı ozanlar;
En ünlü krallar gelerek Türke baş eğmiş;
Dünya, medeni Türklere arzuyla köleymiş.
İlmiyle de insanlığa örnekti bu millet,
Türklerle bu dünyaya dağılmış medeniyyet.

Süheyla

Rüzgar tutuşurken saçının dalgalarında
Hoş bir heyecan vardı, o el sallayışında
Bir sevgi sezerdim gülüşünde, bakışında;
Bambaşka saadetti, bulunmaksa yanında.

Bir his ki, yakınlık mı desem sevgi mi bilmem
Bir pembe tahassüs ki, olur aşk deyiversem.

Mazi, yaşıyor bende sıcak hatıralarla
Bir tanesi var ki, heyecan membaı hala.
Sevdim seni mecnun gibi, sensin bana leyla;
Anlatsana, gönlünde yerim var mı Süheyla?

Mutlu Gün

Gönlümde saadet yolunun yıldızı parlar,
Avucumda güneş hüzmesi, nermin sarı saçlar.
Göğsümde o, gözlerde deniz, busede aşk var,
Heyecan dolu bir hatıra, durdukça parıldar.

Giderken

İlk ayrılığın ilk heyecanıyla giderken
Gönlüm gibi, ruhum da sürüklendi peşinden
Yollarda gözüm, bekliyorum gelmeni her an;
Dağlandı gönüller, bizi mahvetti bu hicran.

Güç gelse de hasret, bir ümit var içimizde
Bir hayli üzüldük bun a rağmen ikimiz de...
Sabretmeli zira, beterin beteri varmış,
Mahvolsa da insan ümit oldukça yaşarmış.

Gençler

Teknik ve ilimde, geri kaldık ne yazık ki...
Eller, biz uyurken, aya yıldızlara gitti.
Çağdaş medeniyet, önümüzde koca bir dağ.
Gençler! Çalışın, bir daha gelmez bu güzel çağ.

Şartlar kötü amma, değişir ilme eğilsen;
Dağlar, aşılır üstüne çıktıkça, çalış sen.
İlmin ezeli kudreti, önder size şimdi;
Gençler, çalışın; milletimin sizde ümidi.

Müjde

İçin için üzülür gizli gizli ağlarken
Kımıldayan bebeğin, mutluluk getirdi hemen
Kuruntular, bizi üzmüş epeyce besbelli;
Canım benim, bu kadar hiç sevinmedik belki.

Pırıl pırıl, gülüyor şimdi gözbebekleriniz;
Demek ki ben babayım, işte siz de annesiniz.
Bu müjde, kalbimi oynattı, mutlu etti beni
Bu, Tanrının bize bir lütfu, kutlarım bebeği.

Ferda

Allah'a şükür, ben de nihayet baba oldum.
Sevginle dolan bağrıma bastım seni yavrum.
Şenlendi yuvam, gönlümü doldurdu saadet;
Ferda, bir ümid yurduma; Allah'a emanet.

Arslan gibi, maşallahı var oğlumuzun;
Tanrım korusun; ömrü uzun, şansı bol olsun.
Şenlendi yuvam, gönlümü doldurdu saadet;
Ferda, bir ümid yurduma; Allah'a emanet.

Gel

Bilsen, ne çabuk özleyiverdim seni afet
Gurbette avunmak ne kadar güç bilemezsin.
Bitsin bu üzüntü, geliver nazlı güvercin;
Hicran yeter artık, çekilir şey mi bu hasret?

Artık beni üzme karanlık gecelerde
Yetsin bu uzun bekleme, kalp ağrısı dinsin.
Gel, gel de bu bitmez, iyileşmez sızı dinsin;
Gönlümdeki boşluk doluversin geliver de.

Gümenüs

Gümenüs, gönlümü aldı; ne şirin yer burası!
Ne kadar hoş, şu latif çam kokusu, kır havası!..
Beni coşturdu, bu çamlıktaki şahane deniz
O günün, ömrümü süsler bir avuç hatırası...

Kıyılarda, yedi renk gökkuşağı dalgalanır,
Mutlu kızlar, mayolar, kombinezonlarla şakır.
Burda, cennette meleklerle buluşmuş gibiyiz;
Dalgalar üstüne çıktıkça deniz harikadır.

Ne güzelmiş güneşin mavi denizden doğuşu;
Akşam üstü gene deryaya dalıp kayboluşu!
Heyecanlarla dolan, neş'elenen kalplerimiz,
Sende buldu erişilmez, ebedi mutluluğu...

Gizli Tebessüm

Bin gizli tebessüm açılırken dudağında
Bin bir heyecan vardı, zamanın akışında.
Düştüm, karasevda denilen afet-i aşka;
Bilmem ne sihir var, o ateşten bakışında.

Bir neşe idin gençliğinin ilkbaharında
Rüya gibi, hülya dolu bir sevgi çağında
Düştüm, karasevda denilen afet-i aşka;
Bilmem ne sihir var, o ateşten bakışında.

Allaha Ismarladık (Ayrılırken)

Alanya 1952
Bu veda gecemize şeref veren dostlarım,
Hepinizi sevgiyle, hürmetle selamlarım.
Ayrılırken şu anda, kalplerimiz birleşti;
Sevgi, kalplerimizde bugün ebedileşti.
Hem mutlu, hem üzgünüz; Allaha ısmarladık.

Asil jestlerinizle bizi mutlu ettiniz;
Sizlere de neşeler, mutluluklar dileriz.
Ebedi bir hatıra bu gece bizim için
Bir bir gözlerinizden öperim hepinizin.
Hem mutlu, hem üzgünüz; Allaha ısmarladık.

Rakamlar

Ben öğretmenim,
İki üç bini geçmez bellediğim rakamlar.
Ama her biri,
Sekiz dokuz vatan çocuğunu hatırlatır bana;
Öğrencilerim,
Öğrencilerim gelir aklıma.
Hiç biri, diğerine benzemez bu rakamların;
Hesaba, kitaba gelmez benim rakamlarım.

72 Ayşe'yi gördüm geçenlerde;
Yedi sekiz yaşında
Oya gibi bir kızdı eskiden.
Öyle temiz, öyle güzel di ki sesi...
Kulaklarımda hala,
Beraber söylediğimiz şarkıların bestesi.

Ayşe, büyümüş, evlenmiş şimdi.
Kocasının kolundan koparak:
"Hocam." diye elime sarılınca, caddenin ortasında
Birden tanıyamadım ama,
Söyleyince numarasını
Hatırladım küçük Ayşe'yi;
En önde otururdu sınıfta.
Mesut bir yuva kurmuş şimdi;
Maşallah, iki çocuğu da olmuş.
Birbirinden güzel;
Öptüler elimi birer birer.

Saadet budur bence,
Benim oldu dünyalar o anda,
Benim oldu her şey;
Öğretmenlik güzel, çok güzel şey...

Daha, çok 72 var aklımda
Anlatamam ki...
Bunlar rakam değil, bir alem çünki.
Kimi ressam, kimi doktor,
Kimi subay, kimi de öğretmen olmuş;
Vatan aşkıyla yoğrulmuş hepsi.

Birini daha anlatayım bari;
Belki siz de tanırsınız,
Ladik'te rastladım kendisine.
"Siz benim hocamsınız" diye,
Elime sarılarak, kendini tanıttı bana.
Buca Ortaokulundan talebemmiş;
Hatırladım tabii
Zeki, çalışkan Hüseyin'i.
Hukuku bitirmiş;
Vatanın yükselmesinde,
Adaletin tevziinde
Mesuliyet almış omuzlarına.
Ladik'te hakimmiş,
Ünye'de Müddeiumumilik yapmış.
Vazifesine, büyük bir aşkla bağlı;
Vefalı, çok vefalı.
Her bakımdan insan olmuş doğrusu.
İftihar ederim onunla,
İftihar etsin bütün öğretmenleri.

Sevgili öğrencilerim,
Biliniz ki, gönülden selam vermeniz.
Hocam, demeniz dünyaya değer.
Siz de öğretmen oldunuz işte.
Kutlu olsun bu meslek hepinize,
Kutlu olsun vatan ve milletimize.

Birler, ikiler, yüz yirmi üçler
Gelin artık üçer beşer;
Öpeyim alnınızdan teker teker.
Hayatımın süsü, saadetim, ümidim sizsiniz benim
Hepinize, helal olsun bütün emeklerim.
Siz de veriniz ellerinizi
Sevgili öğretmenlerim,
Vatan toprağını öper gibi öpeyim.